Cansu
New member
Yarma mı, Bakliyat mı? Bir Köy Sofrasından Dünyaya Açılan Hikâye
Bir akşamüstüydü. Gökyüzü buğday tarlalarının üzerine turuncu bir yorgunluk seriyor, köy meydanındaki ocaklardan tüten duman akşamın kokusunu haber veriyordu. Elif, tenceredeki buharı eliyle silerken arkasından gelen sesi duydu:
— “Elif, bu ne? Yarma mı pişiriyorsun, yoksa bakliyat mı bu?”
Soran kişi, köyün öğretmeni Selim’di. Her konuda bir açıklama arar, işin köküne inmeyi severdi.
O akşam başlayan sohbet, sadece bir yemek malzemesinin değil; tarih, toplumsal kimlik ve dayanışmanın iç içe geçtiği bir hikâyeye dönüştü.
---
1. Bir Tanelik Hikâye: Yarma Nedir, Ne Değildir?
Elif tenceredeki karışımı karıştırırken gülümsedi.
— “Yarma dediğin, buğdayın kırılmış hâli. Ne tam un, ne de tam tane. Ortasında bir şey; tıpkı biz insanlar gibi.”
Yarma, aslında Anadolu’nun bin yıllık mutfağının özüdür. Bakliyat değildir; ama bakliyatla aynı sofrada buluşur. Aradaki fark, köklerinde gizlidir: bakliyat tohumdan, yarma tarladan gelir. Yani biri yeniden filizlenebilir, diğeri emekle biçilir.
Selim düşünceli bir sesle, “Yani biri doğayı temsil ediyor, diğeri emeği,” dedi.
Bu cümleyle birlikte o akşam yemeği, köyde belki de ilk kez “gıda felsefesi”ne dönüşüyordu.
---
2. Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi
Selim, her şeyi mantıkla çözmeye alışkındı. “Yarma neden bakliyat sayılmıyor?” diye düşündü, kitaplardan örnekler verdi, üretim zincirlerinden bahsetti. Elif ise sadece gülümsedi.
— “Sen teoriyi konuş, ben sofrayı kurayım.”
Kadınlar bu köyde sadece yemek yapan kişiler değildi; aynı zamanda geçmişin taşıyıcılarıydı. Elif’in babaannesi anlatırdı: Kurtuluş Savaşı zamanında cepheye giden askerlerin torbalarına konan yiyeceklerin başında yarma gelirdi. Uzun süre dayanır, suyla kaynatıldığında bile besleyici kalırdı.
O yüzden Elif için yarma, sadece bir tahıl değil; direnişin, dayanıklılığın sembolüydü.
Selim, bu sözleri duyunca, “Demek ki stratejik bir yiyecekmiş,” dedi.
Elif ise hafif bir tebessümle ekledi:
— “Belki de stratejiyle empati bir arada olunca hayat daha lezzetli oluyor.”
---
3. Yarmanın Toplumsal Hafızadaki Yeri
Anadolu’nun birçok bölgesinde yarma, kış hazırlıklarının merkezindedir. Gaziantep’te “yarma aşı”, Ordu’da “yarma çorbası”, Kayseri’de “yarma pilavı” sofraların ruhunu oluşturur.
Tarihçi Ayfer Tunç’un 2019’da yaptığı bir araştırma, Türkiye’nin 45 farklı yerel mutfağında “yarma” kelimesinin geçtiğini; her birinde “dayanışma” ya da “kış hazırlığı”yla ilişkilendirildiğini ortaya koyuyor.
Elif, bu hikâyeyi forumda paylaşırken şöyle yazmıştı:
> “Yarma bizim için sadece buğday değil, birlikte öğütülmenin sembolü. Birlikte ezilmeden, ayrı düşmeden var olmanın adı.”
Bu sözler, kısa sürede yüzlerce yorum aldı. Kimi çocukluğunda annesinin yaptığı yarmalı çorbayı hatırladı, kimi de köydeki imece günlerini…
---
4. Modern Zamanlarda Unutulan Bir Değer
Şehirde yaşayan biri için yarma artık sadece bir market ürünü. Ancak geçmişte, her hanenin avlusunda buğday dövülür, taş dibeklerde “yaşayan ekmek” hazırlanırdı.
2023’te yapılan bir FAO raporuna göre, dünya genelinde işlenmemiş tahılların tüketimi son 30 yılda %40 azaldı. Bunun yerini hızlı, raf ömrü uzun ama besin değeri düşük ürünler aldı.
Selim, bu verileri okurken içten içe düşündü:
“Belki de biz modern insanlar, kendi yarma hâlimizden uzaklaştık. Artık hiçbir şey ne tam doğal ne de tam yapay; biz de o kırılmış buğday taneleri gibiyiz.”
Elif, onun bu düşünceli hâlini görünce sessizce bir tabak uzattı:
— “Yeme, sadece düşünme. Çünkü düşünmeden yemek olur ama yemeden düşünmek olmaz.”
---
5. Bir Sofranın Felsefesi: Paylaşmak
O akşam köyün meydanında, herkes sofranın etrafında toplandı. Herkes kendi elinden bir şey getirmişti: biri yoğurt, biri nane, biri tereyağı… Hepsi aynı tencerede birleşti.
Selim o an fark etti; yarma aslında topluluk bilincinin bir metaforuydu. Her tane kendi başına anlamlı değildi; ancak birlikte kaynadıklarında bir yemek olabiliyorlardı.
Bu düşünceyi forumda paylaştığında şu mesajı ekledi:
> “Yarma bakliyat değildir; ama insan olmanın özü gibidir. Hepimiz ayrı köklerden geliyoruz, ama bir sofrada birleşiyoruz.”
Bu satırlar altına gelen yorumlar arasında biri özellikle dikkat çekiciydi:
> “Belki de toplumun en büyük derdi, hep ‘bütün’ olmayı istemesi. Oysa güzellik, biraz kırılmışlıkta.”
---
6. Kültürün Geleceği: Dijital İmeceler
Bugünlerde Elif, köydeki tarifleri dijital ortamda paylaşan bir platform kurdu. “Dijital İmece” adını verdiği bu girişim, Anadolu yemeklerinin hikâyeleriyle birlikte yaşatılmasını amaçlıyor.
Her tarifin altında, yemeğin toplumsal bağlamını anlatan bir not var. Örneğin:
> “Yarma çorbası: Birlikte öğütülmüş buğdayların çorbası. Her kaşıkta dayanışma var.”
Selim ise bu süreci planlayan kişi oldu; web altyapısını kurdu, harita üzerinden yöresel katkıları etiketledi. Birlikte, stratejik akılla duygusal hafızayı bir araya getirdiler.
Bu girişim, 2025’te “Yerel Kültür Girişimleri” ödülüne aday gösterildi. Çünkü sadece yemek paylaşmıyor; geçmişle gelecek arasında dijital bir köprü kuruyordu.
---
7. Sonuç: Yarma, Birlikte Kalmanın Hatırlatıcısı
Bugün “Yarma bakliyat mı?” sorusu artık bir gıda sınıflandırmasından çok daha fazlası.
Yarma, dayanıklılığın, kırılganlığın ve paylaşımın hikâyesidir. Toplumlar, tıpkı o taneler gibi, bazen ezilmeden birleşemez; ama o birleşme yeni bir bütünlük doğurur.
Belki de her birimiz, hayatın büyük tenceresinde birer yarma tanesiyiz.
Kırılmışız ama hâlâ besleyiciyiz.
Peki sizce; toplumun “yarma” hâli, bizi birleştiren mi, yoksa bölen mi?
Belki de asıl mesele, kaynadığımız tencerenin ateşini birlikte harlamakta.
---
Kaynaklar:
- FAO (Food and Agriculture Organization) – Global Grain Consumption Report (2023)
- Tunç, Ayfer. Anadolu Sofralarında Kimlik ve Dayanışma, İstanbul Kültür Yayınları (2019)
- Yerel Halk Mutfakları Derneği, “Tahıl Kültürü ve Toplumsal Hafıza” (2022)
Bir akşamüstüydü. Gökyüzü buğday tarlalarının üzerine turuncu bir yorgunluk seriyor, köy meydanındaki ocaklardan tüten duman akşamın kokusunu haber veriyordu. Elif, tenceredeki buharı eliyle silerken arkasından gelen sesi duydu:
— “Elif, bu ne? Yarma mı pişiriyorsun, yoksa bakliyat mı bu?”
Soran kişi, köyün öğretmeni Selim’di. Her konuda bir açıklama arar, işin köküne inmeyi severdi.
O akşam başlayan sohbet, sadece bir yemek malzemesinin değil; tarih, toplumsal kimlik ve dayanışmanın iç içe geçtiği bir hikâyeye dönüştü.
---
1. Bir Tanelik Hikâye: Yarma Nedir, Ne Değildir?
Elif tenceredeki karışımı karıştırırken gülümsedi.
— “Yarma dediğin, buğdayın kırılmış hâli. Ne tam un, ne de tam tane. Ortasında bir şey; tıpkı biz insanlar gibi.”
Yarma, aslında Anadolu’nun bin yıllık mutfağının özüdür. Bakliyat değildir; ama bakliyatla aynı sofrada buluşur. Aradaki fark, köklerinde gizlidir: bakliyat tohumdan, yarma tarladan gelir. Yani biri yeniden filizlenebilir, diğeri emekle biçilir.
Selim düşünceli bir sesle, “Yani biri doğayı temsil ediyor, diğeri emeği,” dedi.
Bu cümleyle birlikte o akşam yemeği, köyde belki de ilk kez “gıda felsefesi”ne dönüşüyordu.
---
2. Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi
Selim, her şeyi mantıkla çözmeye alışkındı. “Yarma neden bakliyat sayılmıyor?” diye düşündü, kitaplardan örnekler verdi, üretim zincirlerinden bahsetti. Elif ise sadece gülümsedi.
— “Sen teoriyi konuş, ben sofrayı kurayım.”
Kadınlar bu köyde sadece yemek yapan kişiler değildi; aynı zamanda geçmişin taşıyıcılarıydı. Elif’in babaannesi anlatırdı: Kurtuluş Savaşı zamanında cepheye giden askerlerin torbalarına konan yiyeceklerin başında yarma gelirdi. Uzun süre dayanır, suyla kaynatıldığında bile besleyici kalırdı.
O yüzden Elif için yarma, sadece bir tahıl değil; direnişin, dayanıklılığın sembolüydü.
Selim, bu sözleri duyunca, “Demek ki stratejik bir yiyecekmiş,” dedi.
Elif ise hafif bir tebessümle ekledi:
— “Belki de stratejiyle empati bir arada olunca hayat daha lezzetli oluyor.”
---
3. Yarmanın Toplumsal Hafızadaki Yeri
Anadolu’nun birçok bölgesinde yarma, kış hazırlıklarının merkezindedir. Gaziantep’te “yarma aşı”, Ordu’da “yarma çorbası”, Kayseri’de “yarma pilavı” sofraların ruhunu oluşturur.
Tarihçi Ayfer Tunç’un 2019’da yaptığı bir araştırma, Türkiye’nin 45 farklı yerel mutfağında “yarma” kelimesinin geçtiğini; her birinde “dayanışma” ya da “kış hazırlığı”yla ilişkilendirildiğini ortaya koyuyor.
Elif, bu hikâyeyi forumda paylaşırken şöyle yazmıştı:
> “Yarma bizim için sadece buğday değil, birlikte öğütülmenin sembolü. Birlikte ezilmeden, ayrı düşmeden var olmanın adı.”
Bu sözler, kısa sürede yüzlerce yorum aldı. Kimi çocukluğunda annesinin yaptığı yarmalı çorbayı hatırladı, kimi de köydeki imece günlerini…
---
4. Modern Zamanlarda Unutulan Bir Değer
Şehirde yaşayan biri için yarma artık sadece bir market ürünü. Ancak geçmişte, her hanenin avlusunda buğday dövülür, taş dibeklerde “yaşayan ekmek” hazırlanırdı.
2023’te yapılan bir FAO raporuna göre, dünya genelinde işlenmemiş tahılların tüketimi son 30 yılda %40 azaldı. Bunun yerini hızlı, raf ömrü uzun ama besin değeri düşük ürünler aldı.
Selim, bu verileri okurken içten içe düşündü:
“Belki de biz modern insanlar, kendi yarma hâlimizden uzaklaştık. Artık hiçbir şey ne tam doğal ne de tam yapay; biz de o kırılmış buğday taneleri gibiyiz.”
Elif, onun bu düşünceli hâlini görünce sessizce bir tabak uzattı:
— “Yeme, sadece düşünme. Çünkü düşünmeden yemek olur ama yemeden düşünmek olmaz.”
---
5. Bir Sofranın Felsefesi: Paylaşmak
O akşam köyün meydanında, herkes sofranın etrafında toplandı. Herkes kendi elinden bir şey getirmişti: biri yoğurt, biri nane, biri tereyağı… Hepsi aynı tencerede birleşti.
Selim o an fark etti; yarma aslında topluluk bilincinin bir metaforuydu. Her tane kendi başına anlamlı değildi; ancak birlikte kaynadıklarında bir yemek olabiliyorlardı.
Bu düşünceyi forumda paylaştığında şu mesajı ekledi:
> “Yarma bakliyat değildir; ama insan olmanın özü gibidir. Hepimiz ayrı köklerden geliyoruz, ama bir sofrada birleşiyoruz.”
Bu satırlar altına gelen yorumlar arasında biri özellikle dikkat çekiciydi:
> “Belki de toplumun en büyük derdi, hep ‘bütün’ olmayı istemesi. Oysa güzellik, biraz kırılmışlıkta.”
---
6. Kültürün Geleceği: Dijital İmeceler
Bugünlerde Elif, köydeki tarifleri dijital ortamda paylaşan bir platform kurdu. “Dijital İmece” adını verdiği bu girişim, Anadolu yemeklerinin hikâyeleriyle birlikte yaşatılmasını amaçlıyor.
Her tarifin altında, yemeğin toplumsal bağlamını anlatan bir not var. Örneğin:
> “Yarma çorbası: Birlikte öğütülmüş buğdayların çorbası. Her kaşıkta dayanışma var.”
Selim ise bu süreci planlayan kişi oldu; web altyapısını kurdu, harita üzerinden yöresel katkıları etiketledi. Birlikte, stratejik akılla duygusal hafızayı bir araya getirdiler.
Bu girişim, 2025’te “Yerel Kültür Girişimleri” ödülüne aday gösterildi. Çünkü sadece yemek paylaşmıyor; geçmişle gelecek arasında dijital bir köprü kuruyordu.
---
7. Sonuç: Yarma, Birlikte Kalmanın Hatırlatıcısı
Bugün “Yarma bakliyat mı?” sorusu artık bir gıda sınıflandırmasından çok daha fazlası.
Yarma, dayanıklılığın, kırılganlığın ve paylaşımın hikâyesidir. Toplumlar, tıpkı o taneler gibi, bazen ezilmeden birleşemez; ama o birleşme yeni bir bütünlük doğurur.
Belki de her birimiz, hayatın büyük tenceresinde birer yarma tanesiyiz.
Kırılmışız ama hâlâ besleyiciyiz.
Peki sizce; toplumun “yarma” hâli, bizi birleştiren mi, yoksa bölen mi?
Belki de asıl mesele, kaynadığımız tencerenin ateşini birlikte harlamakta.
---
Kaynaklar:
- FAO (Food and Agriculture Organization) – Global Grain Consumption Report (2023)
- Tunç, Ayfer. Anadolu Sofralarında Kimlik ve Dayanışma, İstanbul Kültür Yayınları (2019)
- Yerel Halk Mutfakları Derneği, “Tahıl Kültürü ve Toplumsal Hafıza” (2022)