Fazla toksik ne demek ?

Koray

New member
Fazla Toksik Ne Demek? Bir Sevginin, Bir Sessizliğin, Bir Farkındalığın Hikâyesi

Selam sevgili forumdaşlar,

Bu akşam size biraz ağır ama bir o kadar da tanıdık bir hikâye anlatmak istiyorum.

Belki birinizin yaşadığı, belki birinizin hâlâ içinde olduğu bir hikâye…

Konu basit gibi: “Fazla toksik ne demek?”

Ama inanın, bu iki kelimenin ardında insanın ruhunu kemiren, kalbini yoran, bazen kendine bile yabancılaştıran bir dünya var.

Toksik ilişkiler, toksik arkadaşlıklar, toksik iş ortamları… Hepsinin ortak yanı şu: İçinde kalıyorsun, çünkü seviyorsun. Ama bir yandan da her gün biraz daha eksiliyorsun.

---

Bir İlişkinin Başlangıcı: Parlak Gülüşler, Sessiz Uyarılar

Ece ve Mert, üniversitede tanışmışlardı.

Ece, duygusal, anlayışlı, insanları dinlemeyi seven bir kadındı.

Mert ise zeki, pratik ve stratejik düşünen, çözüm odaklı bir adamdı.

İlk başta herkes “ne kadar uyumlusunuz” diyordu.

Ece Mert’in kendinden emin tavırlarını, planlı yapısını hayranlıkla izliyordu.

Mert de Ece’nin şefkatini, empatisini sevmişti.

Ama zaman geçtikçe o strateji, o çözüm odaklılık, kontrol arzusuna dönüşmeye başladı.

Ece bir gün bir arkadaşına kahveye gitmek istediğinde Mert “Ne gerek var, benle ol yeter” dedi.

Başta Ece bunu “beni kıskanıyor, seviyor” diye yorumladı.

Ama kıskançlık zamanla “izin”e dönüştü.

Bir gün Ece, sessizce aynaya baktı.

“Ben ne zaman kendi kararlarımı almamayı normalleştirdim?” diye düşündü.

---

Toksik Olmak Ne Demek?

Toksik olmak, zehirli bir kimya gibi.

İlk dokunuşta fark edilmez, ama yavaş yavaş içe işler.

Fazla toksik olmak ise, sevgiyi bile zehire dönüştürmektir.

Bir insan fazla toksik olduğunda, seni değil, seni kendine göre sevmeye başlar.

“Ben senin iyiliğini düşünüyorum” der ama aslında seni yönetir.

“Sadece seni korumak istiyorum” der ama seni kısıtlar.

Ve sen farkına varmadan o zehri içersin, her gün biraz daha az nefes alırsın.

Ece’nin de başına gelen buydu.

Mert onun her hareketini analiz ediyor, her sözüne stratejik bir anlam yüklüyordu.

“Ben sadece seni yönlendirmeye çalışıyorum” diyordu ama aslında onu susturuyordu.

Ece’nin kalbi, bir dosya gibi analiz edilecek bir proje değil, bir insanın sesi olmak istiyordu.

---

Erkeklerin Stratejik Dünyası: “Ben Haklıyım, Çünkü Mantıklıyım”

Mert, toksik olduğunu hiç düşünmüyordu.

“Ben her şeyi düşünürüm, planlarım, onun hayatını kolaylaştırıyorum” diye inanıyordu.

Ona göre bu bir sevgi biçimiydi.

Ama Ece’nin duygusal dünyasında bu “kontrol” hissine dönüşmüştü.

Erkekler genellikle toksik davranışlarını mantığa dayandırırlar.

“Ben sadece düzeltmek istedim.”

“Ben hata görmek istemiyorum.”

“Ben seni koruyorum.”

Ama o koruma, bir kafese dönüşür.

O kafes, “iyi niyet” adı altında süslenir ama içi sessizliğe dolar.

---

Kadınların Empatik Direnişi: “Ben Artık Kendimi Duymak İstiyorum”

Ece, bir akşam arkadaşına mesaj attı:

“Galiba ben artık gülmeyi unuttum.”

Arkadaşı sordu: “Neden ayrılmıyorsun?”

Ece sadece şu cevabı verdi:

“Çünkü hâlâ düzelebileceğine inanıyorum.”

Kadınlar böyledir işte.

Empatiktirler.

Birini “kurtarabileceklerine” inanırlar.

Oysa toksik biri, değişmeyi değil, seni kendi düzenine uydurmayı ister.

Ece sonunda kendi iç sesini dinledi.

Bir sabah sessizce evi terk etti.

Arkasında ne bir kavga, ne bir mektup bıraktı.

Sadece kendi varlığını, yeniden doğma ihtimalini aldı yanına.

---

Fazla Toksik Olmak: Sevginin Maskesi Altındaki Ego

Forumdaşlar, “fazla toksik” dediğimiz şey aslında bir dengesizliktir.

Sevgi, sahiplenmeye, empati kontrol arzusuna, ilgi baskıya dönüştüğünde; o sevgi artık sevgi değildir.

Toksik insanlar, seni sevmezden çok sana bağımlıdır.

Kendi güvensizliğini senin üzerine yükler.

Senin sessizliğin, onun konfor alanıdır.

Ve ne yazık ki, “ben değişirim” sözleri çoğu zaman sadece bir döngüyü baştan başlatır.

---

Ece’nin Geri Dönüşü

Bir yıl sonra Ece, sahil kenarında otururken günlüğüne yazdı:

“Ben bir zamanlar ‘fazla toksik’ biriyle birlikteydim.

Ama aslında en toksik şey, kendime inanmamayı öğrenmiş olmamdı.”

O günden sonra hayatına yeni bir ilke kattı:

“Birini sevmek, kendini yok etmek değildir.”

Mert mi?

O hâlâ stratejiler kuruyordu, ama artık kimseye değil, kendi içine.

Belki de o da sonunda fark etti:

Kazandığı her tartışma, kaybettiği bir sevgiydi.

---

Forumdaşlara Soru: Sizce Toksiklik Nerede Başlar?

Belki siz de yaşadınız.

Bir dostlukta, bir ilişkide, bir iş yerinde...

Bazen “fazla toksik” biriyle karşılaşırsınız ama farkına varmazsınız.

Ta ki kendinizi tanıyamayana kadar.

Peki sizce toksiklik nerede başlar?

Eleştiride mi?

Sessizlikte mi?

Yoksa “senin iyiliğin için” diye başlayan cümlelerde mi?

Yorumlarda buluşalım.

Çünkü bazen bir hikâye, bir insanın kendi toksikliğini fark etmesine sebep olur.

---

Son Söz: Sevgi, Zehirle Karıştığında Artık Şifa Olmaz

Fazla toksik olmak, sadece bir davranış biçimi değil; bir duygusal alışkanlıktır.

Ve her alışkanlık gibi, fark edilmediğinde seni yavaşça tüketir.

Ece’nin hikâyesi bize şunu öğretiyor:

Gerçek sevgi, özgürlükle başlar.

Ve eğer bir gün, bir sevgi seni küçültüyorsa…

Artık o sevgi değil, bir zehirdir.

Unutmayın forumdaşlar: Sağlıklı ilişkiler ışık gibidir; yakmaz, sadece aydınlatır.